8 Ocak 2015 Perşembe

1. Ahlak

Önceki başlık bu başlığın girişi oldu aslında. Bir nevi devam olacak bu.

Biraz önce öğrendim ki, bundan bir hafta önce birine dürüst olmam, açılmam, bu kişinin sevgilisi tarafından "kötü" sıfatlarla nitelendirilmiş. Lakin aynı gün "oley bugün yılbaşı ve sarhoşuz" fikri altında hem o kişiyle, hem de sevgilisiyle uzunca öpüşmem üç tarafça da "iyi" olarak kabul edilmişti.

Yazısız ve yazılı kuralları yıkmakla kalmayıp, onlarla taşak geçen insanların arasındayım, kabul ediyorum. Onlardan biriyim birçok konuda. Biziz. Deneme-yanılmanın sonuna kadar meşru olduğu bir çağdayız sonuçta.

"Uyuşturucu kötüdür." diye bir şey vardı eskiden. Kimsenin siklememesiyle fikrim değişti, sonra düşündüm ki medikal, psikolojik, keyfi konularda çok yararlı olabildikleri gibi (ister LSD'nin psikiyatrik uygulamaları, ister ot arkadaşlıkları), yine bu üç konuda da bayağı zararlı ve bağımlılık yaratıcı olabiliyorlar (ister LSD'nin beyin yakmaları, ister ot arkadaşlıklarından ibaret kalan ve olan arkadaşlıklar). Fikrim değişti.

Ne bileyim, "Arkadaşının eski sevgilisine sarkma." diye bir şey de vardı. Bence birçok konuda güzelce işleyen bir kuraldı. Önce kimsenin siklememesiyle fikrim değişti, sonra inanmaya ve ikna olmaya başladım ki kimse kimsenin değil, herkesin kendi seçimi isteği, son karar da arkadaşının değil, edilgen olan kişinin.

"Arkadaşının sevgilisiyle çaktırmadan patır patır sikişmek kötüdür." Tersini iddia edeceğim. Çizgiyi mi aştım? Ne zamandır çizgi var? Kim koydu ki o çizgiyi oraya? Bunlar belli ki benim çizgilerim değil. Belli ki kız aldatmaktan zevk alıyo, çocuk da çaktırmadan patır patır sikmeyi seviyo. İkisinin ortak seçimi. Karşılıklı rıza. Çaktırmadıkları sürece de ortada bir partik olarak bir kurban yok. Çaktırmamak mı "kötü"? Yanlış anlama, ben henüz "kötü", "yanlış" gibi sıfatlardan "kurtulamamış" bir birey olduğum için bana yanlış ve kötü geliyor. Yapamam. Yapmam. Belki arkadaşımın bu kişiyi suistimal ettiğine dair bir bilgim olursa yaparım. Ama ya durumum önceki örnekler gibi olsaydı/olursa? Etrafımda aklına gönlüne güvendiğim insanların bunu yaptığını duyarsam ve yukarıdaki argümanlar ve daha fazlası bana sunulsa, kimsenin siklememesiyle fikrim değişse doğru mu olurdu?

Toplumun ve toplulukların kurallarının insandan insana değiştiğini on yıl önce öğrenmiştik. Bu geçtiğimiz on yıl içerisinde "doğru" olduğuna kökten inandığım ve inandırıldığım neredeyse her şey yıkıldı: Her sabah kalk İstiklal Marşı'nı gururla söyle. Her sabah beşte uyan, üç saat trafik çekip okula git, iyi bir öğrenci ol. İmkansız gözükse de inandığın şey için savaşa savaşa kendini yıprat. Başkasına sinirlenmeden, başkasını yermeden önce kendinde yanlış ara (kendini yer, kendinden şüphe et, çıldır, geber, kendinden nefret et gibi devam ediyor alışkanlık haline gelince). Tanrıya inan ve itaat et.

Yanlış olduğuna inandığım ve inandırıldığım her şey de yıkıldı: Kadını seks objesi olarak görme (birçoğu öyle algılanmaktan hoşlandığı gibi kendini de öyle görüyor, ayıp görende değil sanırım), yukarıdaki her şey, tecavüz konusunda bile olumlu çıkarım yapıldığını gördüm ve tersini iddia edemedim. Bakınız: http://bit.ly/1tO392C

Bu tablodan gördüğüm kadarıyla genelgeçer olan hiçbir şey yok. Konuya örnek olabilecek okuduğum en komik hikaye, Cengiz Han'ın ordusunun 40 milyon insan öldürmesinin, tarım alanı haline getirilen arazilerin tekrar yeşerip ormanlaşmasına sebep olup, 13. yüzyıldan bu yana 40 milyon insanın eksponansiyel olarak üremesini engelleyerek, zaten fazlasıyla kalabalık olan günümüz dünyasını büyük ölçüde daha yaşanılır hale getirmiş olması. "Genelgeçer"in olmadığı durumda işin içine çok fazla bilinmeyen giriyor. Yukarıdaki örneklerden sevgiliyle patır patır sikişmeyi ele alalım. Seviştiğin kişiye bu tecrübeyi yaşama şansı vererek, sevgilisi olan kişiyle olan ilişkisini gözden geçirmek için daha gerçekçi temeller sunmuş olabilirsin. Sevgilinin bununla problemi olmadığı ortaya çıkabilir. Aldatan kişinin, sevgilisinin bununla problemi olmayışıla derdi olduğu ortaya çıkabilir. Aldatan kişi merakını giderip yanlış yaptığını anlayıp kendini daha karanlık ilişkilere sokmaktan kurtarabilir. Öte yandan ilişki üç yönden de kırılıp, üç kişiyi de kırıp, parçalayıp, üçünün de ağzına sıçabilir. Belki de bu vesileyle üçü de olgunlaşır, belki de sadece kalplerinde bir ekşimeyle yaşamaya mahkum kalırlar.

Bu kadar değişkenin olduğu bir durumda ne yapmalı insan? Sürekli sormalı mı? Her iletişim çabasının içine üç cümlede bir soru mu sokmalı?

Yaptığı herhangi bir hareketin sonucunun ne olacağını artık kestiremeyen ve "ahlak" veya "din" dediğimiz düzenlerin kılavuzluğunu kabul ederek var olamayan bir insan ne yapar? Ne yapmalı? Ne yapmamalı? Yapması veya yapmaması gereken herhangi bir şey kaldı mı? Hangi durumda "hata"sını kabul etmeli? Hangi durumda "doğru"sunun arkasında durmalı? Sadece insanların gözünden düşmeye başladığında özür dileyip, insanların gözüne girmeye başladığında mı dik durmalı acaba? Bu kadar omurgasız yaşamaya razı mı olmalı?

Ben olamıyorum. Henüz değil. Ve artık kimseyi ve kimsenin dilini ve kimsenin kurallarını kesinlikle anlayamıyorum.

Yabancıyım.

2 Ocak 2015 Cuma

0. Kategorizasyon

Bakalım becerebilecek miyim şu 24 saat içerisinde aklımda depreşen yüzlerce düşünceden birkaçını toparlamayı.

0. Kategorizasyon ihtiyacı
1. Ahlak
2. Cinsellik

Bunlardan ahlak ve cinsellik, kendilerinden bahsedeceğim çocukça düzeyden dolayı konuşmaktan çekindiğim durumlar oldu. Çekinmeden konuştuğum anda ne kadar çok biriktirip kendimi içlerinde boğduğumun farkına vardım. Konuşmaya ihtiyacım var, en azından kendim için. Senin de kafanda bir iki kapı açıyosa ne kadar güzel. Aptalca olduğunu düşünme, çünkü en az senin kadar aptalım ben de, farkındayım.

0. Kategorizasyon ihtiyacı
Kategorizasyon tanımım, eylemlerin ve cisimlerin başına sıfat koymak. Bunların en çok kullanılan ve en basit fakat genel ikilisi "iyi - kötü". Diğer sıfatlar da "iyi" veya "kötü" olabilir. Bir insanın "güzel" olması, "iyi" olabilir. "Kötü" de olabilir. Bir insanın birine "iyi" davranması bile "kötü" olabilir. Kafa karışıklığım bu civarlarda başlıyor. İnanıp inandırıldığımız neredeyse her şeyin yıkılmasında başlıyor: Dostluk, aşk, özgürlük, aile sevgisi veya kan bağı, ilk cinsellik, ilk öpüşme, bekaret, masumiyet, ölümün uzaklığı ve ikinci bir yaşam şansı, seni her an kucaklamaya hazır, dileklerini, iç dünyanı gerçeğe dönüştürebilecek bir tanrı, seni her an iç dünyandan dolayı cezalandırabilecek, ruh gelişimine ket vuran ruh hastası, mastürbasyon yapmanı izleyen sapık bir tanrı, özel hayat, bir yere izini bırakmana rağmen sır olarak kalabilecek sırlar, olduğun gibi, hissettiğin gibi davranarak sevmek ve sevilmek, davrandığın gibi olmaya, davrandığın gibi hissetmeye çalışmak, "iyi" ve "iyi niyetli" insanların varlığı, "kötü" ve "kötü niyetli" insanların varlığı, "egoist" insanlar, değiştirilebilir bir dünya, pasif ve edilgen bir değişimin karşısında değiştirilebilen bir "ben", veya aktif, etken bir değişimin karşısında gerçekleşebilen "ermek", "olgunlaşmak", "olmak", "huzura varmak". Bunların bazıları birkaçımıza bir şey ifade etmeyebilir. İstersen açmayı denerim, istersen sor, söyle.

Familyasında bulunduğumuz diğer canlılarla derdimiz aynı: İnsanlar. Diğer hayvanların hangilerinden, hangi durumlarda korkmam gerektiğini az çok bilirken, insanlar konusunda hiçbir fikrimin olmadığı günbegün açığa çıkıyor: Tecavüz ve darp edilen, gündelik tacize uğrayan arkadaşlarımın yaşadığı ağır fiziksel, sosyal ve ruhsal hasarların yanında, ani ilişki kesmek, duyarsızlık, tutarsızlık, akıl ermeyen yalanlar gibi olgulardan dolayı içerisinde kendimi güvende hissetmeye çalıştığım ve inşa etmekte en azından parmağım olduğunu iddia edebileceğim küçük sosyal topluluk, bir anlamda kabile, sürekli sallantı içerisinde. Yıllardır terkettiğim ve atıldığım kabilelerde de durum tamamen aynıydı. Bu geçtiğimiz yıllar içerisinde kulağa güzel gelen ama benim beynimi yırttıkça yırtan bir bilince varmaya başladım: Kategorilendirmemek, damgalamamak. Ne yazık ki mantıkçılık ve/veya teorisyenlik; bir bütün olmasıyla güzel, fakat "iyisi" ve "kötüsü" olmayan bu dünyanın içerisinde işlemiyor. İşletemiyorum daha doğrusu. Bana ve etrafımdakilere kim ağır veya hafif zarar verir, benden ve sevdiklerimden alırken bizi kırmayı, bizi veya tanımadıklarımızı çiğnemeyi göze alır gibi sorularla, kendi ve kabilemin güvenliğini gözeten hayatta kalma mekanizmamla savaş içinde buluyorum kendimi. Çünkü kişilere sıfat takarak sevgi göstermek konusunda çok başarısız olan bir ben, kişilere "kötü", "zararlı" ve hatta sadece içgüdüsel (?) olan "garip" gibi sıfatları takmadan nasıl hayatta kalacağı hakkında tamamen fikirsiz bir durumda. Ve bu yüzden topluma ve kabilesine olan etkisinin de "özgür" olmak isteyen bireylerer tarafından "kötü", "yargılayıcı" olarak tanımlanmasının karşısında "Umursamasam ve düşündüğümü söylemesem daha mı iyi? Ama nasıl umursamayacağım, umursamazsam yüzüne nasıl ve niye bakacağım, niye onu görünce gülümseyeceğim veya gülümser gibi yapacağım?" gibi düşüncelerle baş başa kalıp "En iyisi ben bulaşmayayim bu insanlara." kanaatine varmakta. "Ben" toplum tarafından kabul görmemek ile "davrandığı gibi olmaya çalışmaktan kendisine olan toz kadar saygısından bile eser kalmayan bir bireye dönüşmek" arasında kürek çekmekten yorgun düşmüş bir olgu haline gelmiş durumda.

Evet dostum, benim derdim yargılamamayı öğrenirken aynı anda kendim ve sevgili kabilemde güvende hissedebilmek. Belki sana çok basit, belki sana da o kadar zordu ki sadece göz ardı ettin ve göğsünde her gün hissettiğin, sevgiline rağmen, sevgine ve dostlarına, her gün içtiğin alkole ve her hafta yaptığın sekse rağmen geçmeyen ağrı bu yüzden.

Belki.