2 Ocak 2015 Cuma

0. Kategorizasyon

Bakalım becerebilecek miyim şu 24 saat içerisinde aklımda depreşen yüzlerce düşünceden birkaçını toparlamayı.

0. Kategorizasyon ihtiyacı
1. Ahlak
2. Cinsellik

Bunlardan ahlak ve cinsellik, kendilerinden bahsedeceğim çocukça düzeyden dolayı konuşmaktan çekindiğim durumlar oldu. Çekinmeden konuştuğum anda ne kadar çok biriktirip kendimi içlerinde boğduğumun farkına vardım. Konuşmaya ihtiyacım var, en azından kendim için. Senin de kafanda bir iki kapı açıyosa ne kadar güzel. Aptalca olduğunu düşünme, çünkü en az senin kadar aptalım ben de, farkındayım.

0. Kategorizasyon ihtiyacı
Kategorizasyon tanımım, eylemlerin ve cisimlerin başına sıfat koymak. Bunların en çok kullanılan ve en basit fakat genel ikilisi "iyi - kötü". Diğer sıfatlar da "iyi" veya "kötü" olabilir. Bir insanın "güzel" olması, "iyi" olabilir. "Kötü" de olabilir. Bir insanın birine "iyi" davranması bile "kötü" olabilir. Kafa karışıklığım bu civarlarda başlıyor. İnanıp inandırıldığımız neredeyse her şeyin yıkılmasında başlıyor: Dostluk, aşk, özgürlük, aile sevgisi veya kan bağı, ilk cinsellik, ilk öpüşme, bekaret, masumiyet, ölümün uzaklığı ve ikinci bir yaşam şansı, seni her an kucaklamaya hazır, dileklerini, iç dünyanı gerçeğe dönüştürebilecek bir tanrı, seni her an iç dünyandan dolayı cezalandırabilecek, ruh gelişimine ket vuran ruh hastası, mastürbasyon yapmanı izleyen sapık bir tanrı, özel hayat, bir yere izini bırakmana rağmen sır olarak kalabilecek sırlar, olduğun gibi, hissettiğin gibi davranarak sevmek ve sevilmek, davrandığın gibi olmaya, davrandığın gibi hissetmeye çalışmak, "iyi" ve "iyi niyetli" insanların varlığı, "kötü" ve "kötü niyetli" insanların varlığı, "egoist" insanlar, değiştirilebilir bir dünya, pasif ve edilgen bir değişimin karşısında değiştirilebilen bir "ben", veya aktif, etken bir değişimin karşısında gerçekleşebilen "ermek", "olgunlaşmak", "olmak", "huzura varmak". Bunların bazıları birkaçımıza bir şey ifade etmeyebilir. İstersen açmayı denerim, istersen sor, söyle.

Familyasında bulunduğumuz diğer canlılarla derdimiz aynı: İnsanlar. Diğer hayvanların hangilerinden, hangi durumlarda korkmam gerektiğini az çok bilirken, insanlar konusunda hiçbir fikrimin olmadığı günbegün açığa çıkıyor: Tecavüz ve darp edilen, gündelik tacize uğrayan arkadaşlarımın yaşadığı ağır fiziksel, sosyal ve ruhsal hasarların yanında, ani ilişki kesmek, duyarsızlık, tutarsızlık, akıl ermeyen yalanlar gibi olgulardan dolayı içerisinde kendimi güvende hissetmeye çalıştığım ve inşa etmekte en azından parmağım olduğunu iddia edebileceğim küçük sosyal topluluk, bir anlamda kabile, sürekli sallantı içerisinde. Yıllardır terkettiğim ve atıldığım kabilelerde de durum tamamen aynıydı. Bu geçtiğimiz yıllar içerisinde kulağa güzel gelen ama benim beynimi yırttıkça yırtan bir bilince varmaya başladım: Kategorilendirmemek, damgalamamak. Ne yazık ki mantıkçılık ve/veya teorisyenlik; bir bütün olmasıyla güzel, fakat "iyisi" ve "kötüsü" olmayan bu dünyanın içerisinde işlemiyor. İşletemiyorum daha doğrusu. Bana ve etrafımdakilere kim ağır veya hafif zarar verir, benden ve sevdiklerimden alırken bizi kırmayı, bizi veya tanımadıklarımızı çiğnemeyi göze alır gibi sorularla, kendi ve kabilemin güvenliğini gözeten hayatta kalma mekanizmamla savaş içinde buluyorum kendimi. Çünkü kişilere sıfat takarak sevgi göstermek konusunda çok başarısız olan bir ben, kişilere "kötü", "zararlı" ve hatta sadece içgüdüsel (?) olan "garip" gibi sıfatları takmadan nasıl hayatta kalacağı hakkında tamamen fikirsiz bir durumda. Ve bu yüzden topluma ve kabilesine olan etkisinin de "özgür" olmak isteyen bireylerer tarafından "kötü", "yargılayıcı" olarak tanımlanmasının karşısında "Umursamasam ve düşündüğümü söylemesem daha mı iyi? Ama nasıl umursamayacağım, umursamazsam yüzüne nasıl ve niye bakacağım, niye onu görünce gülümseyeceğim veya gülümser gibi yapacağım?" gibi düşüncelerle baş başa kalıp "En iyisi ben bulaşmayayim bu insanlara." kanaatine varmakta. "Ben" toplum tarafından kabul görmemek ile "davrandığı gibi olmaya çalışmaktan kendisine olan toz kadar saygısından bile eser kalmayan bir bireye dönüşmek" arasında kürek çekmekten yorgun düşmüş bir olgu haline gelmiş durumda.

Evet dostum, benim derdim yargılamamayı öğrenirken aynı anda kendim ve sevgili kabilemde güvende hissedebilmek. Belki sana çok basit, belki sana da o kadar zordu ki sadece göz ardı ettin ve göğsünde her gün hissettiğin, sevgiline rağmen, sevgine ve dostlarına, her gün içtiğin alkole ve her hafta yaptığın sekse rağmen geçmeyen ağrı bu yüzden.

Belki.

1 yorum: